Met sindiği kaya parçasının neminde keyif kahvesini içerken davetsiz bir misafiri ağırlamak zorunda olacağından habersizdi. İsminin önünde silik bir unvan olarak kalsa da Ka ve Erh onun muavinleriydi. Tam manasıyla muavinlerdi ama! Çayı, kahvesi eksik olmuyordu. Hele bu kayanın üzerinde kurduğu saltanatını taçlandıran zil sistemini bulmasına ne demeli? Tepeden tırnağa güçlülerin güçlüsü bir salyangoz kralıydı o. Ka suyun akışı gibi yanına yaklaşırken antenlerini küflenmiş mandalina kokusuna dikti. Bu koku yardımcısı dişi salyangoza mı yoksa birdenbire konduğu bu nüfuza mı aitti kestiremedi.
– Efendim potansiyel sorun çıkarıcılar listesini hazırladım isteğiniz üzerine. Şartların iyileşmesi talebiyle gelenleri ise sizin isminizle reddediyorum.
– Aferin Ka, seni yağmur sularına bırakıp temizlenmene fırsat vermediğim için bana minnettar olmalısın. Kabuğundan sızan irinlerden anlamıştım içindeki hoyrat kibri.
İbadet gibi günlük olarak tekrarlanan bu konuşmalar çevre kayalarda yaşayan salyangozların onun peşinde dolaşmasıyla sigara ikram etmesiyle vs. bir şölene dönüşüyordu Met için. Erh karmaşık şekilli kabuğunu sürükleyerek geldi bu sefer. Antenlerinin arasına sıkıştırdığı kâğıt bardaktaki kahveyi biadının sembolüymüşçesine Met’in önüne koydu. Kare tutamaçtan sarkıtılan ipler vasıtasıyla hareket eder olmuştu. Met’in elindeki bu ipler Erh’in yalnız başına karar vermesini engelliyordu.
Aslında bu durum Erh’in de işine geliyordu. Hiçbir işte elini taşın altına koymazsa hiçbir zaman da taşın altında kalan o olmayacaktı sonuçta. Kabuğunun içinden çıkardığı Kirpiler Listesi Met’in zihninde çoktan darağacına çıkardıklarının iz düşümüydü. Muhakkak halledilmesi, başları ezilmesi gerekenler… Salyangozlar imparatorluğunun bu üç ismi çürük kokusuna çıldırasıya hayran iken hemen hemen akla yatkın hiçbir fikri önemsemiyordu. Eh, salyangozların sağır olduğu zaten bilinirdi. Met ve yaverleri sağırlıklarını nefretleriyle biliyorlardı. Antenlerini yurt edinmiş gözleri yanlarında kimi görürse baş tacı haline geliyordu. Yapışkan derilerine yeterince kötülük bulaşmışları etrafında görmekten zevk duyuyorlardı. Kalan her şey çatlak birer ses ve dahi tehlikeydi.
Met kışı geçirdiği hücresinden çıkmıştı artık. Göstermelik birkaç amir ziyareti onu dişiyle tırnağıyla kurduğu bu cehennemden alıkoyamamıştı. Yine yanına yeni yalayıcılar edinip yoluna bakacaktı. Erh ve Ka’nın olmayışı gücünü azaltmamıştı çünkü cehennemine odun taşıyacak menfaat kusmuğuyla beslenen yeni fedailer bulmak hiç de zor olmuyordu onun için. Öz ve Sat eskilerinden daha alçak daha hayâsız daha omurgasız muavinlerdi. Üstelik cahilliklerini üzerlerinde birer madalya gibi taşıyorlardı. İcabına bakılması gereken Kirpiler listesi günden güne yenilenirken ayaklarının altından kayan bu saltanatın sarhoşluk aşamasındaydı Met. Kabuğunun üzerine tutunmuş bu nefret kemreleri aklının yol haritalarına yön verirken usanmadan dürüst ve haklı olan her şeye kulak tıkamaya devam ediyordu. Aslında Öz ve Sat’ı ileri sürerek bastıkları mayınlardan zarar görmeme hesabı güderken yaptığı her hamlenin başarısız olacağının da farkındaydı. İliklerine işlemiş bu alçaklık hissini defedemiyordu. Allah’tan amirleri de kendilerini bir o kadar aciz ve aşağılık hissediyordu ki düşmanlarına biçtiği –kendi boynuna geçmesi gereken- halat kendine ulaşmıyordu. Kim bilir belki de hakikaten omurgasızdı bu salyangozlar. Suya olan nimetlenmelerinden habersiz kayanın aşınmış oyuklarında yeni bir günü karşılarken gökyüzünden gelen şeffaf taneciklere kayıtsız kalamadı salyangozlar. Düşüncelerinin ipini kangren edene kadar dolamışken parmağına suyla karışık bir pas damladı antenlerine. Islaklığın habercisi bu yağmur kirpilerin savaş davulları gibi patlıyordu sağır öfkesine. Olağanüstü bir durumun telaşıyla titrerken oluşturdukları korku zırhlarını üzerlerine çekmekle meşguldüler. Gelenler muhakkak kirpilerdi çünkü. Teyakkuzda olmaları gerekti. Yağmur damlalarının kokusu ne kadar kirpileri andırıyordu. Nefretle donattıkları yapışkan vücutlarını sürükleye sürükleye azalttılar. Kurtuluşları olan yağmur sonları oldu. Kirpi korkusu öldürdü onları. Çünkü sağırdılar.