Ölüm ve Hayatın Anlamı Üzerine Psikolojik Bir İnceleme
Sinema ortaya çıktığından günümüze değin insanlar için anlama, anlatma ve anlamlandırma sürecinde önemli bir araç olmuştur. Sinemanın ortaya çıkış koşulları göz önüne alındığında maddi anlamda gelir getiren bir alan olmasıyla birlikte merkezinde insanı bulunduran pek çok konuda işlevsel olarak kullanılmıştır. Her sanat dalı gibi sinema da ortaya çıktığı toplumdan beslenir, toplumların değişim ve dönüşüm süreçleri tıpkı bir ayna gibi beyaz perdede kendisine yer bulur. Türk sineması özelinde sinemanın kısa tarihi incelendiğinde çeşitli dönemler ile karşılaşılmaktadır. Türk sinemasında ilk filmlerin çekildiği dönemde kameranın önünde tiyatro sanatçıları görülmektedir. Bu durum bir süre devam etmiştir. Sinemanın müstakil bir sanat olarak gelişimini sürdürmeye devam etmesi ve tiyatro geleneğinden uzaklaşması 1960’lara kadar sürmektedir. Sinema, yaşanan teknolojik gelişmelere paralel olarak gelişimine devam etmiştir. Diğer sanat dallarında olduğu gibi sinema da kendi içinde türleşmeye başlamıştır. Bu türlerden birisi de “güldürü” türüdür. Komedi kelimesi ile de ifade edilen güldürü türünde insanların, durumların ve olayların çeşitli tarafları ele alınmaktadır. Bu anlamda olması gereken bir durumun aslında hiçte beklenmedik bir şekilde olmaması gerektiği gibi sonuçlanması veya olmaması gereken bir durumun şaşırtıcı bir şekilde olması gerektiği gibi sonuçlanması çoğu kez güldürülerin zeminini oluşturmaktadır. Bu bakımdan sinema kurgusunda yer alan olaylarda bu geçişler izleyici için bir gülünçlük ortaya çıkarmaktadır.
Türk sinemasında güldürü türünün gelişimine önemli katkılar sunan isimlerin başında Kemal Sunal gelmektedir. Kemal Sunal, erken dönem filmlerinde “İnek Şaban” ile çoğunlukla saf gibi görünen fakat kişisel çıkarları söz konusu olduğunda gayet kurnaz davranan bir tipleme ortaya koymuştur. Sanatçı, bu tiplemesiyle dönem toplumunun günlük yaşamında karşılaştığı sıkıntıları, zorlukları ve şehir insanının yaşadığı stresi çeşitli konularla fakat ortak tiplemeler ile beyaz perdeye taşımıştır. Toplumun çeşitli kesimlerinden pek çok mesleği canlandırmıştır. Sunal, sanat yaşamının olgunluk döneminde ise “tipleme” canlandırmasından “karakter” canlandırmasına geçiş yapmıştır. Sunal’ın “İbrahim Zübükzade” karakterine giden sinema serüveninde “Korkusuz Korkak” filmini bir geçiş filmi olarak kabul edebiliriz. Yönetmenliğini Natuk Baytan’ın yaptığı, senaryosunu Erdoğan Tünaş’ın kaleme aldığı Korkusuz Korkak filminde “Mülayim Sert” karakteri ile dönemin sosyal düzenine, sömüren ve sömürülen arasındaki ilişkiye, güç sahiplerine ve gücün kaynağına yönelik çeşitli eleştiriler getirilmiştir. 1979 yılında çekimleri tamamlanan film Natuk Baytan ve Kemal Sunal işbirliğinin önemli verimleri arasında gösterilmektedir. Korkusuz Korkak filmi konusunu Ikiru filminden almaktadır. Akira Kurosawa’nın yönetmen koltuğunda oturduğu 1952 yapımı film Türkçeye “Yaşamak” olarak çevrilmiştir. Filmin başkarakteri “Kanji Watanabe” isminde bir devlet memurudur. Yaklaşık otuz yıl boyunca çalıştığı devlet dairesinde astlarını denetleyip, her gün masasına bırakılan evrakları mühürleyerek zamanını geçirir. Watanabe, bir memurun yapması lazım gelen ne varsa eksiksiz şekilde yerine getirir. Watanabe’nin sürdüğü bu yaşam, kurulmuş bir makinenin sürdüğü yaşamdan farklı değildir. Bir insanın bu hayatta “Ben yaşadım!” diyebilmesi için hayatını nasıl sürmesi gerekir?
Mülayim Sert ve Kanji Watanabe Karakterleri
Korkusuz Korkak filminde Mülayim Sert karakteri şu özellikler ile izleyiciye sunulmuştur. Bir şirkette memur olarak çalışan Mülayim Sert, fakir bir hayatın içerisinde çeşitli sıkıntılar ile mücadele etmektedir. Mesai arkadaşları ve işvereni tarafından ezilmekte, hakkı yenilmektedir. Evinin kirasını ödemekte güçlük çeken Mülayim Sert ev sahibesi tarafından evden atılmakla tehdit edilmektedir. Bütün bunlar yaşanırken bir doktor muayenesinin ardından ölümcül bir hastalığa yakalandığını, altı ay sonra öleceğini öğrenen Mülayim Sert’in yaşama karşı tutumu değişir. Ölüm ve hayat kavramları Mülayim Sert için yeniden anlam kazanır. Satın aldığı Milli Piyango biletine büyük ikramiye isabet ettiğini öğrenir. Ömrünün son demini yaşadığını düşünüp büyük ikramiyeden elde ettiği para ile şehrin merkezine büyük bir tuvalet yaptırır. Yaşadığı ölüm korkusu onu ölümden kaçmak yerine ölümün üzerine gitme fikrine itmiştir. Yaptığı bir araştırma sonunda “Sansar Selim” isimli birisinin bu gibi işlere aracılık ettiğini öğrenir. Sansar Selim vasıtasıyla “Gaddar Kerim” isminde birisini kendisini öldürmesi için kiralar. Mülayim Sert, kendisini öldürmek üzere kiraladığı bu katilin ne yüzünü ne de sesini tanımaktadır. Bu süreçte Mülayim Sert’i muayene eden ve kendisine altı aylık ömrü kaldığını bildiren doktor, “Mülayim Sert” ile “Mülayim Ters” kişilerine ait sağlık raporlarını birbirine karıştırdığını fark eder. Mülayim Sert’in gayet sağlıklı olduğu kendisine bildirilir. Fakat kendisini öldürmesi için kiraladığı Gaddar Kerim’i tanımadığı için çevresinde bulunan hemen herkese şüpheyle yaklaşır, ölüm korkusu artmaya başlar.