Çizgi dizi olan Simpsonlar, bir Amerikan kasabasında yaşayan bir ailenin ve aile üyelerinin yaşamı üzerine odaklanırken; Leyla ile Mecnun ise bilindiği üzere esin kaynağını aynı adlı aşk mesnevisinden almakta ve bir aşk konusu üzerinden İstanbul Sarıyer’deki Kireçburnu’nda yaşayan karakterlerin hayatlarına odaklanır.
İki dizi de yayınlandığı dönemden itibaren gerek içeriği gerekse üslubundan dolayı eleştirmenlerden olumlu eleştiriler almıştır.
Bu iki dizinin büyük başarılar elde etmelerinde ve seyircilerin gönlünde taht kurmalarında en önemli etken hiç kuşku yok ki metinlerarasılık başta olmak üzere birtakım postmodern teknikleri güncel ve ilgi çekici konularla harmanlayıp ortaya son derece özgün bir malzeme çıkarmalarıdır. Günümüz insanları da yaşamın her alanında etkinlik gösteren bu tarz dizilere ilgiyle yaklaşmışlardır. Bunun en önemli sebeplerinden birisi, teknolojinin gelişmesine paralel olarak dizilerin yeni anlatım biçimlerini denemeleri ve seyircileri de işin içine katmalarıdır. Klasik kurgu mantığını parçalayarak olayları belli bir kronolojik sıraya göre vermeden parçalı anlatım tekniğini kullanmak, iki dizide de amaç edinilmiştir. Yine aynı şekilde örtülü veya açık bir şekilde gönderim öğelerinin kullanılmış olması, bu iki diziyi öteki dizilere göre daha çok ön plana çıkartmıştır.
Bu iki dizi, genel olarak postmodernizmin televizyondaki en biçimsel örneklerinin başında gelmektedir. Geniş izleyici kitlesine ilk bölümlerinden itibaren peyderpey ulaşmaları, bu başarılarını daha iyi açıklamaktadır. Bir nevi, James Joyce’un Ulysses’te yaptıklarına benzemektedir; hem Simpsonlar’daki hem de Leyla ile Mecnun’daki etkinlikler. Gönderme, hiciv, parodi, pastiş, ironi, üstkurmaca, kolaj, imgesel anlatım, zamansal bozulma, çokseslilik, seyirci merkezlilik gibi postmodern teknikler bu iki dizide de yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.
Gelin hep beraber bu iki diziden seçtiğim bazı sahneler üzerinden postmodern tekniklerin nasıl kullanıldığını görelim.
1984 yapımı Elm Sokağında Kabus filmini bilenler bilir. Orada Freddy Krueger adında bir kült karakter vardır. Gençlerin rüyalarına girip onları ölümle tehdit eder. Leyla ile Mecnun’da bu karakterin parodisi, Erdal Bakkal üzerinden yapılır. Erdal Bakkal rüyasında Freddy Krueger’a benzeyen bir yaratık görür. Burada bir korku öğesi olarak kullanılmıştır Freddy Krueger. Simpsonlar’da ise Bart ve Lisa’nın okuduğu okulda bir müstahdem vardır, adı Groundskeeper Willie’dir. Çizgi dizide Freddy Krueger’in parodilerinin yapıldığı sahnelerde genel olarak Willie’yi görürüz. Willie de yine aynı şekilde dizideki kurgusal kasaba olan Springfield’te çocukların rüyalarına girip bazen makas elleriyle, bazen de onları tırmıkla korkutmaktadır.
İkinci parodi örneğimizde, çıktığı yıllarda gişe rekorları kıran ve hâlen izlenmeye devam eden, IMDB film listelerinde ilk sıralardaki yerini ısrarla muhafaza eden The Godfather var. Bir diğer adıyla Baba. Leyla ile Mecnun’da İsmail Abi karakteri üzerinden Vito Corleone’nin kedi okşama sekansıyla ilgili bir parodi yapılırken; Simpsonlar’da Homer Simpson karakteri üzerinden The Godfather serisinin ikincisinde yer alan Don Fanucci’nin parodisi yapılır. Kısacası bu iki dizi, parodi yoluyla efsaneler arasında yer almış olan The Godfather filmine bir saygı duruşunda bulunmuşlardır.
Sıradaki filmimiz Amerikalı yönetmen Tarantino’nun ilk filmi Rezervuar Köpekleri’dir. Bu filme gönderme yapmayanlar, neredeyse yok denecek kadar azdır. Bazı filmler popüler kültür malzemesi olmaktan kaçamazlar. Rezervuar Köpekleri filmi de bu hususta başı çekenler arasında yer alır. Tarantino filmlerinin evreninde, genellikle siyah kravatlı siyah takım elbiseli adamlar hiç eksik olmazlar. Rezervur Köpekleri filmindeki gerek kulak kesme sahnesi, gerek Meksika açmazı sahnesi ve gerekse takım elbiseli abilerin karizmatik yürüyüşleri halen hafızalardaki yerini koruyor. Hem Leyla ile Mecnun’daki hem de Simpsonlar’daki erkek karakterler üzerinden siyah takım elbiseli abilerin yürüyüşleriyle ilgili bir parodinin yapılması da ihmal edilmemiştir.
Postmodern teknikler bağlamında bu iki dizinin başka bir film sahnesine parodi yoluyla gönderme yapmaları, seyircileri de işin içine dahil etmeye çalıştıklarının en büyük göstergesidir. Edebiyattaki alımlama estetiği kuramına göre bir esere anlamı yükleyen nasıl ki en çok okur oluyorsa, film ve dizilerdeki postmodern unsurların anlaşılması da seyircinin bilgi birikimine bırakılır. Oldukça geniş izleyici kitlesine sahip olan ve ironiye, hicive, parodiye, metinlerarasılığa dayanarak kendilerini benzerlerinden farklı kılan ‘‘Leyla ile Mecnun’’ ve ‘‘Simpsonlar’’da da amaçlanan şey budur. Bu tarz diziler, postmodern öğelerden faydalanarak okuru bir oyuna davet ederler. Gerek kelime oyunlarıyla gerek güncel olaylara göndermeler yaparak gerekse üstkurmaca yolunu deneyerek ele aldıkları karakter ve olayların aslında bir kurmacadan ibaret olduğunu sezdirmektedirler. İzleyici ile bu iki dizi arasında böylelikle güçlü bir bağ oluşur. Çeşitli konularda bilgisi, tecrübesi olan izleyiciler ekranda gördükleri sahneleri, öznel tecrübelerinden hareketle anlamlandırmaya çalışırlar ve bu da bilgi birikimi iyi olan seyircilerin ödüllendirilmesini sağlar. Bu sayede seyirciler, hem izledikleri dizilerin anlam evrenine aktif olarak katılmış olurlar hem de izlediklerinden zevk almış olurlar.
Postmodern tekniklerle yoğurulmuş bu tarz dizilerde, herhangi bir isim, herhangi bir mekan, herhangi bir sayı veya nesne bir gönderim öğesi olarak kullanılabilmektedir. Sözgelimi Simpsonlar dizisinde Müdür Skinner, Vietnam Savaşı’nda esir düşer ve ona bir esir numarası verirler: 24601. Victor Hugo’nun ‘Sefiller’ romanını okumuş olanlar, dizideki bu esir numarasını gördüklerinde fark edecekler ki bu numara, Jean Valjean’ın mahkumiyet numarası ile aynıdır. Yine aynı şekilde Lost dizisinde kullanılan ‘‘4, 8, 15, 16, 23, 42’’ rakamlarının, Leyla ile Mecnun’da Aksakallı Dede’nin Mecnun’a verdiği loto numaralarıyla benzer olduğunu bilmeyen seyirciler, bunun bir gönderme olduğunu apaçık fark etmeyebilirler. Hem Leyla ile Mecnun’da hem de Simpsonlar’da göndermelerin açık ve örtük biçimlerde yapıldığını söylemekte yarar var. Kimi zaman göndermeler parodi yoluyla örtük yapılır, kimi zamanda anıştırma yoluyla doğrudan zikredilir. Bunlara bir örnek olarak sinema ve dizilerdeki replikleri verebiliriz. Diziler bazen kendilerine de gönderme yapabilirler. Buna bir örnek verecek olursam, Leyla ile Mecnun’un karakterleri arasına ‘‘Dostoyevski’’ katılır ve bir televizyon kanalı için “Nadya ile İvan” adında bir senaryo yazar. Bu senaryonun içeriği, dizinin kendisinin bir parodisidir.
Yazıda ele aldığımız ‘‘Leyla ile Mecnun’’ ve ‘‘Simpsonlar’’ dizilerinde gönderme yapılan unsurlar yalnızca televizyon ve sinema dünyası ile sınırlı değildir. Her iki dizide de futbolculara, çizgi film ve animasyonlara, siyasetçilere, edebiyat eserlerine, müzik dünyasına çeşitli göndermeler bulmak mümkün. Mesela Amerikan Başkanı Kennedy’nin Batı Berlin’de yaptığı konuşmasında dilinin sürçtüğünü yanlışlıkla ‘‘Ich bin ein Berliner’’ dediğini hepimiz biliyoruz. Söz konusu mevzuyu Türkçesinden ifade edecek olursak; Kennedy, ‘‘Ben Berlinliyim’’ diyeceğine yanlışlıkla ‘‘Ben bir jöleli çöreğim’’ demiştir. Simpsonlar’daki bölümlerde ‘‘Ich bin ein Berliner’’ sözünün birden fazla parodisi yapılmıştır. Bunlardan bir tanesi de Belediye Başkanı Quimby’nin “Ich bin ein Springfield Swap Meet patron” sözünü kullanmasıdır. Leyla ile Mecnun’da ise Erdal Bakkal’ın Hitler konuşması yaptığı sırada bu parodi yapılmıştır. Erdal Bakkal Almanca ‘‘Ich bin Berliner’’ dediğinde ekranda alt yazılı olarak “Ben bir marmelatlı poğaçayım’” ifadesi geçer.
Her iki dizinin bölüm başlıklarında da çeşitli göndermelere rastlamak mümkündür. Leyla ile Mecnun’un ‘‘Fake to the Future’’ adlı 13. bölümü, isim olarak, 1985 yapımı kült bilimkurgu film serisi ‘‘Back to the Future’’un gönderme yapılmış hâlidir. Yine aynı dizinin “Mecnun Harikalar Diyarında” başlıklı 56. bölümü, İngiliz çocuk edebiyatı yazarı Lewis Carroll’un ‘‘Alice Harikalar Diyarı’ında’’ kitabının bir anıştırmasıdır. Bir başka örnek verecek olursam; dizinin 97. bölümü, “Kill Bilal’’ olarak adlandırılmıştır; bu gönderme de Tarantino’nun ‘‘Kil Bill’’ film serisine yapılmıştır. Hatta adı geçen bölümde, Ayşen Gruda, Kill Bill film serisinde ‘‘Bride’’ rolünde oynayan Uma Thurman’ın sarı eşofmanlı kıyafetiyle boy göstermiştir. Simpsonlar dizisine gelecek olursam, bu çizgi dizide de bölüm isimleri vermede Leyla ile Mecnun’da kullanılan metodun aynısı vardır. Mesela dizinin 37. bölümüne “Mr. Lisa Goes to Washington” adı verilmiştir; öyle anlaşılıyor ki bu bölüm ismi de 1939 ABD yapımı ‘‘Mr. Smith Goes to Washington’’ filmine bir göndermedir. Simpsonlar’ın 143. bölümündeki ‘‘Bart the Fink” başlığı Coen Kardeşler’in ‘‘Barton Fink’’ filmine, 174. bölümündeki “The Old Man and the Lisa” başlığı Amerikalı yazar Hemingway’in “The Old Man and the Sea” adlı kitabına açık referanslardır.
‘‘Leyla ile Mecnun’’ ve ‘‘Simpsonlar’’da kullanılan bir başka teknik de üstkurmacadır. Bu iki dizide, anlatılan olayların bir kurmaca olduğunu işaret eden birçok ipucu vardır. Örneğin, Simpsonlar’da ‘‘Homer3’’ adlı bölümde Homer Simpson paralel evrene geçiş yapar. Birtakım bilimsel ilkelere, formüllere gönderme yapılan paralel evren sahnesinde Homer, solucan deliğinden geçerek üç boyutlu bir dünyaya çıkar. Böylelikle iki boyutlu çizgi karakter olan Homer, üç boyutlu gerçek bir dünyada yer alır. Bu bölümde açıkça görülür ki gerçek yaşam ile kurmaca evren arasında bir fark vardır.
Leyla ile Mecnun dizisinde de buna benzer üstkurmaca örneği vardır. Dizinin karakterleri üç boyutlu gerçek bir dünyadan iki boyutlu bir çizgi dizi (animasyon) evrenine veya oyun hamurlarından müteşekkil bir stop-motion evrenine geçiş yapabilmekteler. Bu yapı unsurları da bilinçli ve sistemli olarak üstkurmaca tekniğinin kullanıldığını göstermektedir.