Gökçe Seher Balaban – Ufo
Gökçe Seher Balaban – Ufo

Gökçe Seher Balaban – Ufo

Yanına yaklaştım ve pat diye banka oturdum. İyi akşamlar hanımefendi. Ben Cüneyt. Ama siz bana ne isterseniz onu da diyebilirsiniz. Size günümü anlatmak isterim müsaadeniz olursa. Bu sabah hava çok güzeldi, dışarı çıkmak istedim. Güneş; sıcağından mıdır nedir, hep farklı hissettiriyor, sanki o gelince daha mutlu olacağız gibi. Banyo dolabının kapağını açtım. Saçlarımı geriye doğru jöleledim ve taradım. Alışkanlık işte, ne yaparsın. Liseye gittim gibi oldu, saçlarımdaki beyazları saymazsak. Aslında boyuyorum, yine çıkıyor namussuzlar. Evden çıkıyorum işte, elimi cebime attım. Tespih, burada. Yirmi lira, burada. Gömleğimin yakasındaki emanet gözük, burada. Babadan kalma kahverengi deri ceketi üstüme geçirdim. Rahmetli benden kısaydı sanırsam, ceket biraz kısa geliyor bana. Kapıyı çektim, çıktım evden. Mahallede salına salına yürümeye başladım. Bakkala, kasaba laf atıyor, en küçük cevapta gevrek gevrek gülerek yürüyordum. Berber Salih’in dükkânına giriverdim. Onu asla es geçmem. Salih yine bizim mahallenin çocuklardan birine üç numara bir tıraşla meşguldü. Dükkânın içindeki aynalar beni hep güzel gösterir. Sağdan bakarım karizmatik, soldan bakarım yakışıklı bir delikanlı karşımda. Gözüm çarptı da bugün o tıraş olan oğlana baktım. Nerden baksan 18 yaşındaydı. Kendime baktım sonra.

Anamın hesabına göre 43, devlet babanın hesabına göre 45, aynada baktığım delikanlıya göre 17 yaşındayım. Bir keyiflendim ki sormayın. Cebimden çıkardığım gibi sallamaya başladım tespihi. Çıtak çıtak çıkırıktak çat çat çat… Şarkı türkü bilmem ben. Keyiflendim mi tespihimle aynı sesleri çıkarttım oldu. Tıraşlı çocuğun gözü değdi, benim tespih çat etti. Tuz buz oldu tüm boncuklarım. Berber Salih’in dükkânının beyaz mermerlerinde sekmeye başladı türküm. Salih kafasını kaldırdı, bir şeyler söylenmeye başladı. Tükürükler saçarak konuşuyordu, bozuldum çıktım dükkândan. Oysa ne kadar yakışıklıydım be Salih! Sokağa atıldım, sinirlendim. Güneş vardı bugün güneş! Salih mutlu hissimi bozmuştu tıraşı bozulasıca. Hızlı hızlı yürüdüm. Sağıma soluma bakmam ben. Önümden kaldırımdan yola inmek üzere olan anne babasının elinden tutmuş bir çocuk vardı. Yanlarından hızla geçtim. Acı bir korna sesi duyduğum gibi dondum. Gâvurun birinin arabasının önünde durmuş, o bana söverken ben çocuğunu çoktan tutmuş olan anneye bakıyordum. En son o zaman sevmişti. Anamın seni seviyorum dediğini bilmem, çok da konuşmazdı zaten. Tutardı beni düşmekten. Köydeki çocuklar dövmesinler diye kovaladığını bilirim. Yürüdüm çekildim gâvurun arabasının önünden. Çocukla anası babası geçtiler yanımdan hızlı adımlarla. Babası sert sert baktı bana. Ben ki Cüneyt, daha da sert baktım. Ben bakarken güneş gitmişti sanırsam. Arnavut kaldırımlı sokak gözüme batmaya başladı. Bakkalın ışığı gözümü aldı. Attım kendimi içeri. Baktım dolapta mis gibi meyveli gazozlar. Cebimdeki yirmi lirayı vurdum bakkalın masasına. Gazoz ver dedim. Açtı verdi bir tane gazoz. Son paramdı o benim.

Evdeki çocuklar ne yerdi? Karım beni döver miydi? Onlar varmışçasına içtim gazozumu. Sokaklar dönmeye başladı. Ayaklarım dönmeye başladı. Dünya dönmeye başladı. Sonra derin bir sessizlik oldu. Işıklı bir ufo belediyenin bahçesine iniş yaptı. İçinden ben diyeyim on sen de otuz tane bornozlu herif indi. Dedim eyvah. Dedim ne yaparım ben. Attım elimi belime emanet yok ama ışın kılıcım var. Haydi bismillah dedim, daldım heriflere. Delikanlıysanız teker teker gelin dedim. Değillermiş, üçer üçer geldiler. Hepsini kestim attım kenara. Son bir tane kaldı, onu da ibret olsun diye sağ bıraktım. Git de bornozundan utan dedim, bir elinde ışın kılıcı, üzerinde giydiğine bak. Darth Vader’ın askeri böyle mi olur, it oğlu it. Korktu tabi, bindi gitti ufosuna. İşte böyle oldu hanımefendi. Gazoz o ara elimden kaçmış olmalı. Sizinle buluşacağımı bilseydim size de alırdım. Sizin gözler mavi mi? Güzelmiş. Benim anamın gözleri de öyleydi. Aynısı sanki ya. Akşamın bir vakti tek başınıza ne yapıyorsunuz burada? Kadın başınıza hemide. Laf söz etmesinler sonra? Saçlarınız da pek güzelmiş. Elimi attım buhar oldu. Omzuna yatayım dedim hanımefendi yok oldu. Ben ki yedi iklim üç kıtanın padişahı, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, sultan Cüneyt Han’ım! Siz benim karşımdan yok olamazsınız! Ben olurum! Siz kimsinizdiniz ki? Hanımefendigiller teşrif etmediler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir