Roman boyunca İshak Hoca’nın yanında duran (öyle olduğunu düşünüyorum) yazarın romanın sonuna doğru Murat’ın tarafına geçtiğini görüyoruz. Başlangıç metni olan Murat’ın mektubunun, asıl karakterin Murat olduğuna da işaret eder gibi havası var. İshak mı Murat mı?
Anlatıcı belki de İshak Hoca’nın zihnine girip çıktığı, onunla yürüdüğü için, onun yanındaymış izlenimi vermiştir. Kitabın yazarı olarak ikisinin de yanında değilim. Ana karakterin kim olduğu meselesi biraz belirsiz. Murat’ın mektubunun en başta olması özellikle bu mevzuyu kaşıyor. Her şeyin kitabını yazmaya çalışan Murat, bu kitabı niye yazmış olmasın? Roman diye okuduğumuz onun yazıp durduğu müsveddelerden biri olabilir. Fakat kitap Murat’ın ağzından yazılmış olsa dahi, İshak’ın çatışmalarını ve hesaplaşmalarını görüyoruz. Bu da ibreyi İshak’tan yana tutuyor.
Kitapta da bahsettiğin Salinger, Nobokov üzerinden yazarın hayal dünyasının sınırı-sınırsızlığı üzerinden konuşalım istiyorum. Cinsellik, şiddet, din gibi hassas konularda kurmaca olduğunu söyleyip sorumluluğu üzerinden atarak yazarın bilinç altındakileri dışa vurmasını nasıl yorumluyorsun?
Bu hileli bir oyun. Yazarın gerçekten kendini anlatıp anlatmadığını asla bilemezsiniz. Her kitap yazarın kendinden bir parça taşır ama buraya bakıp duruyorsak vaktimizi boşa harcıyoruz. Yazar orada veya değil, ne işimize yarar? Yapısalcılık sonrası eleştiri ekolünde yazarın önemi sıfırlandı ya da “yazarın ölümü” gerçekleşti. Yine de kitap ve yazar arasında bir bağ kurmak, onun fikirlerini kurmacanın içinde aramak kaybolmayan bir şey.
Hassas konulara giren yazar, sorumluluğu üzerinden atmaz. Bilakis sorumluluğu yüklenir. Çoğu yazar güvenli bölgede oynamayı tercih eder. Bazıları da sırf sansasyon olsun diye ikircikli konulara girebilir. Yazarın ideolojik duruşu, ahlaki değerleri vesair muhakkak vardır. Bunu kendine ve yazdıklarına dert edinmiş de olabilir. Önemli olan nasıl anlattığıdır. Dostoyevski’nin koyu bir Hristiyan olduğunu söylüyorlar, fakat eserlerinde din ve inanç meselesine girdiğinde, hangi tarafta olduğunu kestiremezsiniz. Buna gerek de yok. Onun nihilist karakterleri bilinçdışının ya da altının bir yansıması olabilir ya da olmayabilir. Önemli olan, orada insanlara temas eden bir çatışmanın aktarılabilmesi.
Nabokov’un yayımlanmasında da benzer krizler yaşanmış. Yayınevleri, sapığın tekini anlatan kitabı basmak istememiş. Nabokov’un kendisi dahi müstear isimle yayımlatmayı düşünmüş kitabı. Kurmacayı, yazarın açıkça söyleyemediği meseleleri rahatça boca edebildiği bir alan olarak düşünürsek, çok yanlış gelmişiz derim. Öte yandan, böyle bir amacı varsa da kabul ederim. İnsanın kendine dahi itiraf edemediği gizli kalmış meselelerini döküp sergilemesi, okura çok iyi bir araştırma sahası ya da laboratuvar sunar. Edebiyatın meselesi insan ve kurmaca sayesinde insanı daha iyi tanıdığımıza inanıyoruz. En azından böyle bir işlevi olduğunu ben düşünüyorum.
Tanpınar’ın Huzur’undaki Mümtaz, Suat, Nuran çatışması, burda İshak – Murat – Asya çatışması olarak var. Huzur’daki Suat’ın mektubunu Huzur romanı sonrasında, burda ise Murat tarafından yazılan mektubun kitabın başında yer aldığını görüyoruz. İki roman açısından bu kurgu formlarının benzerlik ve farklılıkları üzerine konuşalım. Huzur Biraz Evhamlı İshak Hoca’nın Karda Gece Yürüyüşü için ne ifade ediyor?
Burada birkaç şeyi aynı anda yapmaya çalıştım. Kurmacanın doğasını sorgulamak da bunlardan biri. Yukarıdaki soruyla ilişkili aslında. Kurmaca dediğimiz şey ne kadar gerçek? Salman Rüştü’nün Şeytan Ayetleri kurmaca olsa da çok tepki çekti. İnsanlar kitabı İslam’a ve peygambere hakaret olarak gördü. Yazarı için ölüm emri çıkarıldı. Kurmacanın sınırı nerede bitip nerede başlıyor? İshak, Huzur’u okuduktan sonra onu yaşamak istiyor. Bu da yanlış okumalardan biri ama her ne hikmetse Murat’la olan ilişkisi git gide Mümtaz-Suat ilişkisiyle zaman zaman bütünleşiyor. Beni cezbeden tarafıysa insanların zamandan ve mekândan mugayir olması. Elias Rukla, Mümtaz, İshak, T. Singer, Hayri İrdal, Halit Ayarcı, Murat karakterleri farklı coğrafyalara ve zamanlara ait karakterler. Dünyaya milyarlarca insan gelip gitti. Herkesin yüzünde göz, kulak, burun, ağız var. Muhteva aynı fakat herkesin yüzü farklı. Herkesin elleri var ama herkesin parmak izi farklı. Kar tanesi aynı ama her biri farklı. Norveç’te iç sıkıntısı çekip duran bir lise hocasıyla Türkiye’de yaşayan bir hoca birbirinden çok farklı fakat saat yedi sularında, güneş batarken hissettikleri benzer bir şey var. Ölümün herkesi eşitlemesi gibi bir şey bu. İshak anlatısı sadece Huzur’la paralellik göstermiyor, İshak’ın okuduğu bütün kitapları barındırıyor. Edebiyat bir yönüyle zaman, anlatıcı ve mekan değiştirdikçe palazlanan Binbir Gece Masalları’na bin ikinciyi ya da bin üçüncüyü eklemekten ibaret.
Murat’ın romanın sonunda Her Şeyin Kitabı bölümünde İshak için bahsettiği, İshak’ı yüzleştirmek istediği bazı durumlar olduğunu görüyoruz. İbn Arabî epigrafını da baz alarak söylersek Murat’ın söylediklerini ‘Hakikat’ olarak alabilir miyiz?
Murat birilerini bir şeylerle yüzleştirecek mizaçta biri değil. İshak’ın karşısına çıkıp duran Murat, İshak’ın kafasındaki Murat olabilir. İshak için hakikat, İshak’ın bahsettiğinden ibaret. Epigrafı böyle yorumlamak mümkün. Fakat epigraf tek başına yeterli değil. O sözün hangi bağlamda söylendiğine bakılırsa farklı yorumlar açılacaktır.
Tanpınar’ın Huzur’unda Suat’a haksızlık yaptığını İshak Hoca’nın nedenleri ile ifade ettiğini görüyoruz. Peki sen Murat’a haksızlık ettiğini düşünüyor musun? Çok az konuşturdun Murat’ı romanda? 🙂
Suat’a az söz hakkı verilmesiyle Murat’a az söz hakkı verilmesi arasında benzerlikler var. Yine, okuma biçimlerine göre değişik yorumlanacak bir hamle bu. Murat zaten ortalıkta olmak istemeyen, bir şeyleri aşmış, diğer insanlardan sıyrılmış biri. Suat gibi o da karakterin kafasını meşgul edip duruyor. Fiziki bir bedene sahip olmaktansa, bir fikirde, histe, anıda belirip durması onu güçlü kılıyor. Anlatıcı Murat olsaydı, bu kitabı böyle yazardı.
İshak Hoca ya da Murat bilmiyorum. İkisi veya biri: Rahat duruyor(lar) mu zihninde? Arada yokluyor mu seni romana yeni bir şeyler ekleme konusunda?
Bir önceki cevabın da devamı olarak, Murat’ın az görünmüş olması, onu başka anlatılara dahil etme isteğimi tetikliyor. Bir de Murat’ın yazıp durduğu şeyler var. Bazen peşine düşesim geliyor. Yazdığı şeyler arasından bir roman dosyası daha çıkar gibi. İshak için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Romandan bağımsız olarak son soru: Bizimle okuduğun son kitabı paylaşır mısın? Söyleşi için teşekkür ederim.
Patrick Modiano’nun Mahallede Kaybolma Diye kitabını bitirdim. Basit bir dille, her şeyi minimal tutarak, polisiye türünün sınırlarında dolaşan anlatısı keyifli geliyor. Bir tür edebiyatını alıp hafıza, benlik ve kimlik konularının içine çok kolay çekebiliyor.
Ben teşekkür ederim.