Zehra okuldan çıktı, arkadaşlarıyla çarşıya kadar yürüdü. Bu artık bir rutin hâline gelmişti. Çarşıda ayrılıp evlerine dağılırlardı. Zehra yola yalnız devam ederken yapılan eğlenceli sohbeti düşünüp gülümserdi. Bugün yine aynı yerde ayrıldılar. Ancak bu kez bir farklılık vardı. Zehra’nın gülümsemesi yerini düşünceli bir burukluğa teslim etmişti. Babasının tayin olup olmayacağı kesinleşecekti, belki de taşınacaklardı. Aklından bu düşünceyi bir türlü atamıyordu. Bu zamana kadar defalarca taşınmışlardı, alışkındı okulunun değişmesine; ama bu seferki başkaydı. Liseye burada başlamıştı, çok değerli arkadaşlar edinmişti. Son sınıfın hemen başında taşınmak da neydi! Bir yıl ertelenemez miydi sanki. Henüz kesin bir şey yok diye kendini avutarak eve yürüdü. Kapıdan girdiği an anladı Zehra, taşınma telaşı başlamıştı bile. Bu kadar çabuk mu, diye iç geçirdi.
“Yemek hazır kızım, odana yemekten sonra çık istersen.” Zehra, annesinin seslenmesiyle merdivenin çıktığı beş basamağından usulca geri indi. Yemekte konuşulacak konu belliydi. Dayısının Muğla’daki boş evine taşınacaklarmış, bu sebepten hızlı gelişebilmiş her şey. Bu cuma okula son kez gidecekmiş. Zehra bunu duyunca son lokmasını da alıp odasına çıktı. Kızgındı, kırgındı. Lise arkadaşlarından ayrılmak ona zor geliyordu. Arkadaşlarına bir an önce haber vermek için mesaj yazdı grubuna. Uzunca konuşup dertleşmenin ardından yatıp uyudu. Hayat canını sıkarken o uyurdu genelde.
Sabah kalktığında günün perşembe olduğunu hatırlamasıyla bir kez daha hüzne kapıldı. Durgun, çokça fotoğraf çekinmeli, bol muhabbetli bir okul günü olmuştu. Eve geldiğinde anne-babasıyla birlikte eşya toplama eziyetine katlandı. “Bugünlük bu kadar, paydos!” dedi babası. Hepsinin yorgunluğu ve burukluğu yüzünden okunuyordu. Annesi ve babası için de oldukça üzücüydü bu şehre veda etmek. Onlar Zehra kadar belli etmiyorlardı belki ama en az onun kadar üzülüyorlardı. Birer yorgunluk kahvesi içip uyumaya gittiler.
Zehra, kafasını yastığa koyduğunda düşünmeye başladı. Tüm dostlarını, öğretmenlerini, okulunu, mahallesini, okul dönüşü yanından gülümseyerek geçtiği çocuk parkını, hafta sonu arkadaşlarıyla buluştukları kafeyi, hepsini bir bir düşündü. Yüzünde anılarının ona armağan ettiği gülümsemesiyle uyudu. Zihni gecenin rüyasını oynatmaya başladığında çoktan takvimden bir yaprak daha ayrılmıştı. Bu da demek oluyordu ki okuldaki son günüydü. Arkadaşlarıyla çokça vakit geçirdi. Okul çıkışında da her zamanki kafenin her zamanki masasında oturup belki de son kez bir araya geldiler. Çok eğlendiler ama hepsinin aklında belki de bu ekip bir daha birleşemeyecek, sadece anılarda kalacak düşüncesi vardı. Zehra’nın okuldan gidecek olması onlara bu gerçeği hatırlattı. Gün boyu hiçbiri hüznünü birbirine yansıtmadı ama ayrılırken gözyaşları daha fazla tutunamadı. Zehra bütün dostlarına teker teker sımsıkı sarıldı.
Eve dönüş yoluysa oldukça duygusaldı. Her zaman gülümseyerek bakıp geçtiği çocuk parkı bu kez Zehra’nın gözyaşlarına şahit oldu. Sabahları geç kalıp kahvaltı yapamadığında patatesli poğaçasını aldığı büfe, lisenin ilk günü okula giderken ayağının takıldığı kaldırım çukuru, gölgesinde soluklandığı, Sevim Teyzenin dut ağacı… Her biri uğurlarcasına el salladı sanki Zehra’ya.