Mete Almalı – Trt Saati*
Mete Almalı – Trt Saati*

Mete Almalı – Trt Saati*

Ulan adam! Nerde kaldın hayırsız/ Geleceği kolpa yarınsız/ Yine neye oyalandın/ Kim bilir kime yamalandın/ Bak yine boyalandın/ Çabuk yüklen unları/ Yoksa oyalamak zorunda kalırsın onları!

Deyip fırının kapısında kuyruk olmuş müşterileri gösterdi ustam. Kendisi eski bir meddah olduğundan kızgınlığı bile kafiyeliydi. Meddah yaa hee! Yanlış duymadınız. Elinde bastonu, omzunda mendili, altında taburesiyle dolaşırmış meydan meydan. Bakmış olacak gibi değil. Bakmış artık çoluk çocuğun maskarası, elalemin yüzkarası, babasının hayırsız evladı oluyor, bırakmış bu işi. Bakmış sanat para etmiyor, sırtına yük biniyor, birde hanım evde ekmek istiyor! Çekmiş elini eteğini, geçmiş babasının ekmek teknesinin başına. Ekmek teknesi dediysem essahtan ekmek teknesi. Ee adamların ekmek fırını var !

Efendim bendeniz Adem. Nam-ı diğer Çiroz Adem. Çarşıdaki esnaf abilerim cılız tabiatım dolayısıyla olacak ki bu ismi buldular bana. Yeni neslin eski çocuklarındanım. Çarşının yegâne fırınında çıraklık yaparım. Tek unvanım çıraklıktır bellemeyin sakın! Ben aynı zamanda bir derneğinde başkanıyım ağalar:  “GPKÇÇD” . Daha anlaşılır olur isek: “Geleceği Parlak Kocabaş Çarşısı Çıraklar Derneği” Malumunuz isim biraz uzun. Kâğıda yazdık. Herkes bir kere okudu. Kâğıdı kapattık. İlk ezbere okuyan başkan olacak! Bende bir heyecan bir heyecan. İlk denemede kimse adam akıllı okuyamadı. Lakin ikinci denemede ipi göğüsledim. Eee bugüne bugün üçüncü sınıf talebesiyim. Neyse uzatmiim. Derneği kurduk, başkanı seçtik. Fakat bir toplantı yerimiz yok. Zaten pekte sık toplanmıyoruz. Çarşının girişinde sağ tarafta bulunan, tıka basa eşya dolu olan depoda toplanıyoruz. Depoda dediysek önünde canım anlayın işte. Ama afili mi afili bir sloganımız var:

“USTALAR BAZEN; ÇIRAKLAR HER ZAMAN HAKLIDIR.”

Nasıl ama? Çok güzel değil mi? Laf aramızda bu “slogan” lafını da sloganı da gazetedeki bir haberden aşırdık. Patron, grev falan da diyorlardı neyse onlar artık… İşte adı var sanı yok derneğimiz böyle vücut buldu. Abiler, ablalar size birazda çarşımızdan bahsetmek isterim.

Kocabaş Çarşısı ismini Kocabaş Yusuf nam bir pehlivandan alırmış. Yani ustam öyle söylüyor. Bu pehlivanı herkes çok sever bağrına basarmış. Teyzeler tek pehlivan güçten düşmesin, sırtı minder yüzü görmesin diye macunlar, özel karışımlar hazırlarmış. Macun demişken değinmeden geçmeyelim çarşımızın baharatçısı Aktar Halil bu durumdan pek mustariptir.

 “Bu koca karılar oldukça ben satış yapamam. Millet şifa bulmaya onlara gidiyor. Ee onlarda otu dağdan topluyor. Şimdi ne yapsın bu garip aktar!”

der, ağzına gelen küfrü Ramazan ayının yüzü gözü hürmetine savuştururdu her seferinde. Kulakları çınlasın. Çınlasın ki oruç ağız bu Adem kulunuza da bir hayır duası etsin. Efendim nerde kalmıştık… Çarşımız pek büyük, pek modern, pek rağbet gören, pek önemli misafirler ağırlayan, pek meşhur bir çarşı…..değildir maalesef. Bu çarşı “kendi yağında kavrulanların” çarşısıdır. Zaten hepi topu bir sokak işgal eder kocaman kâinatta. Sağ baştan Aktar Halil’in “Halil Baharat Dünyası” (Bu ismi de çağımıza uydurdu n’aparsınız. )  Cingöz Bilal’in “Şen Bakkal” ı, Kıllı Kadir’in “Eylül Kıraathanesi” , Tüpgaz Recai’nin “Yetiş Tüp” tüpçü dükkânı, Dana Bekir’in “Şifa Kasap” ı vardı. Sokağın diğer yakasında ise, yani çarşıya girince sol baştan, ustamın dükkânı “Susamlı Fırın” ı, Ermeni ihtiyar Sivasyan’ın antika dükkânı, Ali Ustanın “Kemik Bıçak-Tarak İmalat” dükkânı, Nebahat Hanım’ın “Süslü Bayan Terzi” si, Sadık Ustanın ayakkabı tamir dükkânı vardı. Vee çarşının olmazsa olmazı “Deli Yusuf” u söylemeden olmaz. Çarşının göz bebeği…

Ee ağalar bu dükkânların her biri ayrı bir hayat, serüven… Anlatması uzun, bende yorgun mu yorgun… Başka bir buluşmaya iki kelimenin belini bükeriz inşallah. Ya da bırakalım herkes kendi anlatsın meramını.

Hadi bana müsaade…

*Bu bir tefrikalı hikâyedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir