çok uzun ölümlerin
hâlâ sızan kanı
fenerleri ve kuleleri ören
koşulsuz toprağın çiğ aydınlığı
ömürlerinden çok
ölü kalacakların oyalanışı
vurdukça içine çöken çan içinde
ve rahatsız yumuşak kumların
çocuk gözlerinde sallantılı
uçuşan alevleri
gidip gelen ateşten tokmak hipnozu
gönülsüzce birleşerek dönüştüğü
çarşılarda gonk sesine
eski mabetlerden avuçlarında inançları
katıyorlar dalgınlığımıza böylelikle
yenilebilen yeşilliklerde omuzlarımız
sırtımızdan önce değiyor
korkuları aşınca beklediğimiz
yokluğun göz alıcı beyazlığa yakın olduğu
hayvanların kendi armalarıyla sıralanıp
kendi boynuzlarını üflediği
savaş borazanları
yani bir anlık çalgısı güneşin
bütün hepsi taşıyor avuçlarımızdan
-biz yüzyıllarca ölü
ölünce artık uzamayan tırnaklarımız sakallarımız
son bir fotoğrafıdır
dönüşüp durduğumuz şeylerin
bir önceki pozda
tül bayraklar arkasından göründüğü kadarıyla
o erinçli
kıvrımlı ovaların açık mezarlarına
iniyor ve dirilmeyi öğreniyordum